to recognize and understand the difference between two or more things or people
= farketmek, ayırt etmek
I can't get a driving licence, because I'm colorblind. I can't distinguish red and green. (Ehliyet alamam çünkü renk körüyüm. Kırmızıyla yeşili ayırt edemiyorum.)
distinguish between
He was very old and unable to distinguish between his children any more. (Çok yaşlıydı ve çocuklarını birbirinden ayıramıyordu.)
distinguish somebdy/something from
It's not possible to distinguish that website from the other on the same subject. They should do something better. (O websitesini, aynı konudaki diğerlerinden ayırmak mümkün değil. Daha iyi bir şeyler yapmalılar.)
After 6 years away from my little sister, I could hardly distinguish her from the other kids. (Küçük kardeşimden 6 yıl ayrı kaldıktan sonra onu diğer çocuklardan zorlukla ay)
Distinguish yourself! : Kendini diğerlerinden sıyır, kendini göster
Mozart distinguished himself as a musician at the early eages. (Mozart çok küçük yaşlarda müzisyen olarak kendini gösterdi.)
distinguished : seçkin, ünlü
Her brother is a distinguished designer. (Kardeşi seçkin bir tasarımcı.)
Examples
News
Fish use UV light to distinguish faces (Balıklar yüzleri ayırmak için Ultraviole ışık kullanıyor. [msnbn.msn.com])
Few listeners can distinguish between "average" and "best" (Çok az dinleyici "ortalama" ve "en iyi"yi ayırabiliyor. [scienceblogs.com])
From the internet
How To Distinguish "Art" from "Trash" (Sanat "çöp"ten nasıl ayırt edilir [neatorama.com])
What distinguish Bach's early works from his mature ones? (Bach'ın ilk çalışmalarını yetkin zamanındakilerden ne ayırır? )
Distinguish
to recognize and understand the difference between two or more things or people
= farketmek, ayırt etmek
Examples