Önekler - Prefixes

01/28/2010 16:17:43

ÖNEKLER (PREFIXES)

ANTE- (önce)

antecedent: önceki, önce gelen, geçmiş, ata

My antecedents are from Trabzon. (Atalarım Trabzonludur.)

antedate: eski tarih koymak, gerçek gününden önceki tarih atmak

We mustn't antedate these reports. (Bu raporlara eski tarih yazmamalıyız.)

antediluvian: modası geçmiş (resmi dilde veya şakalarda kullanılır)

Some old people have antediluvian ideas about the marriage. (Bazı yaşlıların evlilik hakkında modası geçmiş düşünceleri var.)

antenatal: doğum öncesi

Every prospective mother should do some antenatal tests for her baby. (Her anne adayının bebeğin için doğum öncesi testleri yaptırması gerekir.)

anteroom: esas odadan önce gelen küçük,bekleme odası

The patient can have a rest in the anteroom. (Hasta bekleme odasında dinlenebilir.)

FORE- (önceden, önce, baş, ön taraf)

Forearm: önkol, dirsekle bilek arası

Forearm muscles may be divided into a volar and a dorsal group. (Önkol kasları volar ve dorsal grup olarak ayrılabilir.)

Forebear: ata, cet, dede

His forebears emigrated from Antep many years ago. (Onun araları çok yıl önce Antep'ten göç etmişler.)

Foreboding: önceden hissetme, içine doğma

Her forebodings about the future were to prove justified. (Gelecek hakkında içine doğanlar doğru çıktı.)

Forecast: tahmin etmek, kestirmek

Can you forecast the weather for tomorrow for this weekend? (Bu hafta sonu için havayı tahmin edebiliyor musun?)

Forecourt: evin/binanın ön tarafındaki geniş açık alan, dış avlu

The forecourt of Buckingham Palace is used for Changing of the Guard. (Buckingham Sarayı' nın dış avlusu nöbetçi değişimi için kullanılır.)

Forefront: ön taraf, ön sıra, ön plan

The new product took the company to the forefront of the computer field. (Yeni ürün şirketi bilgisayar alanında ön sıralara taşıdı.)

Foregoing: önceki, yukarıdaki

Alll of the effort in the foregoing discussion is wasted if the applicant fails. (Başvuran kişi başarısız olursa önceki tartışmadaki tüm çabalarımız boşa gider.)

Foremost: başta gelen, en önemli

This question has been foremost thing in our minds recently. (Bu soru son zamanlarda akıllarımızdaki başta gelen şey.)

Forerunner: öncü,haberci

Country music was undoubtedly one of the forerunners of rock and roll. (Country müziği şüphesiz rock and roll 'un öncülerinden biridir.)

Foresee: önceden görmek, sezmek

They didn't foresee these problems. (Bu problemleri önceden göremediler.)

Foreshadow: önceden göstermek, -in belirtisi olmak

The recent outbreak of violence was foreshadowed by isolated incidents. (Münferit olaylar son zamanlardaki şiddet patlamasının belirtisi olmuşlardır.)

Foresight: önsezi, sağgörü, basiret

The opposite of foresight is hindsight. (Önsezinin zıddı sonradan anlamadır.)

Forewarn: önceden haber verip uyarmak

She was forwarned of the thief. (Hırsız hakkında önceden haber verip uyarıldı.)

Foreword: önsöz

The foreword of this book is very impressive. (Bu kitabın önsözü çok etkileyici.)

1 kişi tarafından oylandı. Ortalama: 2,00

Oyla!

0 Yorum
Yorum Yaz Soru Sor

Konu hakkındaki yorumunuz