Bu dersin oluşmasında sağladıkları katkılardan dolayı Uğur Görgülü, Melike Uysal, Erkan Küpeli, Kaan Cins, Emre Aşkın, Rozelin Saba ve Gonca Yılmaz’a teşekkür ederiz.
to sort out
bir sorunu, bir problemi çözmek; halletmek
This important dispute should be sorted out as soon as possible by holding a meeting. (Bu önemli anlaşmazlık bir toplantı düzenleyerek kısa süre içinde çözüme kavuşturulmalıdır.)
The engineer shall notify to all involved in the project in order to ascertain what their offers to sort out the pending issues. (Çözüm bekleyen askıdaki konuları halletmek için önerilerinin neler olduğunu saptamak amacıyla mühendis proje'nin tüm ilgililerine bildirimde bulunacaktır.)
to call it a day
paydos etmek, çalışmaya son vermek, çalışmayı bırakmak
We are very tired. It's time to call it a day. (Çok yorgunuz. Paydos etme zamanı.)
After playing together for more than ten years, the band has decided to call it a day. (On yıldan fazla süredir birlikte çaldıktan sonra, grup çalışmayı bırakmaya karar verdi.)
I haven’t got enough time. Don’t beat about the bush and get to the point. (Yeterli zamanım yok. Lafı ağzında geveleme, sadede gel.)
by the skin of my teeth
kıl payı ile
I missed the bus by the skin of my teeth. (Otobüsü kıl payı kaçırdım.)
Song: Megadeth - Skin 'O My Teeth
in your neck of the woods
sizin oralarda
Is there a chemist in your neck of the woods? (Sizin oralarda bir eczane var mı?)
to take into consideration (to take account of)
dikkate almak, hesaba katmak, göz önüne almak
Besides the others, temperature of wastewater is one of the most important parameters which has to be taken into consideration in calculation as well. (Diğerlerinin yanı sıra atık suların sıcaklığı da hesaplamalarda dikkate alınması gereken en önemli parametrelerden biridir.)
We will take your illness into consideration, when we are evaluating your exams. (Sınavlarını değerlendirirken hastalığını göz önünde bulkunduracağız.)
hit the sack
kafayı vurup yatmak
I hit the sack so early yesterday, because I was tipsy. (Dün çakırkeyiftim, erkenden kafayı vurup yattım.)
get the sack
işten atılmak, kovulmak
The cashier who has caught in embezzling was gotten the sack the previous day. (Zimmetine para geçirirken yakalanan kasiyer evvelsi gün işten atıldı.)
hangover
akşamdan kalma
He was late for his work because of his having a hangover. (Akşamdan kalma olduğu için işe geç kaldı.)
every dog has its day
şans bir gün herkese güler
You may also win the lottery someday. Every dog has its day. (Sen de bir gün büyük ikramiyeyi kazanabilirsin. Şans bir gün herkese güler.)
not hold a candle to sb.
eline su dökememek
My cousin can't hold a candle to my brother when it comes to basketball. (Konu basketbol oldu mu, kuzenim erkek kardeşimin eline su dökemez.)
bring the house down
bir gösteride büyük alkış almak ya da herkesi güldürmek
Şahan Gökbakar’s last film Recep İvedik has brought the house down. (Şahan Gökbakar’ın son filmi Recep İvedik herkesi güldürdü.)
it is raining cats and dogs
bardaktan boşanırcasına yağmur yağmak
It was raining cats and dogs. I couldn’t find anywhere to shelter. (Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Sığınacak hiçbir yer bulamadım.)
rainy day
sıkıntılı zaman
You should put some money by for your rainy days. (Kötü günler için bir kenara para koymalısın.)
in the middle of nowhere
kuş uçmaz, kervan geçmez
My car broke down in the middle of nowhere last night. (Geçen gece arabam kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerde bozuldu.)
put yourself in my shoes
kendini benim yerime koy
Try to put yourself in my shoes. How would you react? (Kendini benim yerime koymaya çalış. Nasıl bir tepki verirdin?)
to be on the same wavelength
aynı fikirde olmak, aynı kafadan olmak
Writing the script was very easy because we were on the same wavelength. (Senaryoyu yazmak çok kolaydı çünkü ikimizde aynı kafadandık.)
I can't make head or tail of it.
hiçbir şey anlayamıyorum
a:'What is she talking about?' b:‘Who knows? I can’t make head or tail of it.' (a: 'Ne hakkında konuşuyor?’ b: ‘Kim bilir? Hiçbir şey anlayamıyorum.’)
to mess around
oyalanmak
Don’t mess around. Come here. (Oyalanma. Buraya gel.)
to mess with
uğraşmak
Stop messing with her. Leave her alone. (Onunla uğraşmayı bırak. Onu rahat bırak.)
to leave sb. in the lurch
birini yüzüstü bırakmak, birini yarı yolda bırakmak
I hope they can find someone to replace me at work. I don't want to leave them in the lurch. (Umarım yerimi dolduracak birini bulabilirler. Onları yüzüstü bırakmak istemiyorum.)
Her mother didn't want to look after the kids, so she was left in the lurch. (Annesi çocuklara bakmak istemedi bu yüzden yarı yolda kaldı.)
to stop working
çalışmayı bırakmak, paydos etmek
I suddenly felt very bad this morning therefore I stopped working. (Bu sabah kendimi birden çok kötü hissettim bu yüzden çalışmayı bıraktım.)
to make sense
mantıklı, akla yatkın, uygun
Does it make any sense? (Mantıklı mı?)
It makes sense to start now. (Şimdi başlamak uygun.)
for a rainy day
zor günler için, kara gün için
Everyone should put some money aside for rainy days. (Herkes zor günler için köşeye para ayırmalıdır.)
day off
izinli olmak
It’s my day off: (Bugün izinli günüm.)
She has got a day off tomorrow. (Yarın izinli.)
to make up
telafi etmek
We're behind the schedule, and we should work a lot to make up for lost time. (Programın gerisindeyiz, kaybedilen zamanı telafi etmek için çok çalışmamız gerekiyor.)
to be caught flat footed
kontrpiyede kalmak
The keeper was caught flat footed but the ball was bounced off the goal post. (Kaleci kontrpiyede kaldi ama top direkten dondu.)
to hit the road
yola koyulmak, yola düşmek
Guys! Let’s hit the road. I got bored. (Millet! Hadi yola koyulalım. Ben sıkıldım.)
everything but the kitchen sink
gereksiz bir sürü şey, benden başka her şey
Your bag is too heavy. You've got everything but the kitchen sink. (Çantan çok ağır. Bir sürü gereksiz şey var.)
to hit below the belt
haksızlık etmek
Come on! I didn’t steal your money. Don’t hit below the belt. (Hadi ama paranı ben çalmadım. Haksızlık etme.)
head over heels in love
sırılsıklam aşık olmak
Since John saw Helen for the first time in the park he has been head over heels in love. (John, Helen’ı parkta ilk gördüğünden beri sırılsıklam aşık.)
teething problems
başlangıçta yaşanılan sorunlar
They are the usual teething troubles. There is no need to worry about. (Bunlar başlangıçta yaşanılan olağan problmler. Endişelenmeye gerek yok.)
bring around (deyimsel fiil)
ikna etmek
I could bring her around if I had enough time to talk to her. (Eğer onunla konuşacak yeterli zamanım olsaydı, onu ikna edebilirdim.)
for all the world
dünyayı verseler
I wouldn't sell my car for all the world. (Dünyayı verseler arabamı satmam.)
a can of worms
içinden çıkılması zor bir durum
What I am going to do with all those useless stuff which is a can of worms. (Bütün bu işe yaramaz şeyle ne yapacağım içinden çıkılması zor bir durum.))
to have/get itchy feet
bulunduğu yerden ayrılmayı istemek, artık başka bir şey yapmayı istemek
After three years in the job she began to get itchy feet. (O işte üç yıldan sonra başka bir şey yapmayı istiyordu.)
that dog won't hunt
bu fikir işe yaramaz
Don’t try to convince me to go there again. That dog won’t hunt. (Beni tekrar oraya gitmeye ikna etmeye çalışma. O fikir işe yaramaz.))
to be on the ball
uyanık olmak, olan bitenden haberi olmak, işi bilmek, dikkatli
His assistant is really on the ball; he knows how to deal with weird situations. (Yardımcısı gerçekten uyanık, garip durumları nasıl idare edeceğini biliyor.)
I’m not on the ball today, I haven’t been sleeping well for nearly one week. (Bugün pek dikkatli değilim, neredeyse bir haftadır iyi uyumuyorum.)
go one's own way
bildiğini okumak
no matter how you slice it
ne dersen de, ne yaparsan yap
No matter how you slice it he will go his own way. (Ne dersen de, o bildiğini okuyacaktır.)
Bu dersin oluşmasına sağladıkları katkılardan dolayı Uğur Görgülü, Melike Uysal, Erkan Küpeli, Kaan Cins, Emre Aşkın, Rozelin Saba ve Gonca Yılmaz’a teşekkür ederiz.
Yaygın Kullanılan Deyimler - Commonly Used Idioms
to sort out
bir sorunu, bir problemi çözmek; halletmek
to call it a day
paydos etmek, çalışmaya son vermek, çalışmayı bırakmak
beat about/around the bush
lafı ağzında gevelemek
by the skin of my teeth
kıl payı ile
in your neck of the woods
sizin oralarda
to take into consideration (to take account of)
dikkate almak, hesaba katmak, göz önüne almak
hit the sack
kafayı vurup yatmak
get the sack
işten atılmak, kovulmak
hangover
akşamdan kalma
every dog has its day
şans bir gün herkese güler
not hold a candle to sb.
eline su dökememek
bring the house down
bir gösteride büyük alkış almak ya da herkesi güldürmek
it is raining cats and dogs
bardaktan boşanırcasına yağmur yağmak
rainy day
sıkıntılı zaman
in the middle of nowhere
kuş uçmaz, kervan geçmez
put yourself in my shoes
kendini benim yerime koy
to be on the same wavelength
aynı fikirde olmak, aynı kafadan olmak
I can't make head or tail of it.
hiçbir şey anlayamıyorum
to mess around
oyalanmak
to mess with
uğraşmak
to leave sb. in the lurch
birini yüzüstü bırakmak, birini yarı yolda bırakmak
to stop working
çalışmayı bırakmak, paydos etmek
to make sense
mantıklı, akla yatkın, uygun
for a rainy day
zor günler için, kara gün için
day off
izinli olmak
to make up
telafi etmek
to be caught flat footed
kontrpiyede kalmak
to hit the road
yola koyulmak, yola düşmek
everything but the kitchen sink
gereksiz bir sürü şey, benden başka her şey
to hit below the belt
haksızlık etmek
head over heels in love
sırılsıklam aşık olmak
teething problems
başlangıçta yaşanılan sorunlar
bring around (deyimsel fiil)
ikna etmek
for all the world
dünyayı verseler
a can of worms
içinden çıkılması zor bir durum
to have/get itchy feet
bulunduğu yerden ayrılmayı istemek, artık başka bir şey yapmayı istemek
that dog won't hunt
bu fikir işe yaramaz
to be on the ball
uyanık olmak, olan bitenden haberi olmak, işi bilmek, dikkatli
go one's own way
bildiğini okumak
no matter how you slice it
ne dersen de, ne yaparsan yap
http://www.facebook.com/?ref=home#!/topic.php?uid=377608523292&topic=16820