beklemek - expect, anticipate, foresee, count on, bargain for on, look forward to

01/26/2010 14:30:18

Eş Anlamlı Kelimeler - Synonyms

expect: Ummak, beklemek, sanmak.

I expect to be back within a week. (Bir hafta içinde geri dönmeyi planlıyorum.)
I didn't expect him to stay so long. (Onun çok uzun kalmasını beklemiyorum.)
As expected, the whole family was shocked by the news. (Beklendiği gibi bütün aile haberlerle sarsıldı.)
I can't expect her to be on time if I'm late myself. (Ben kendim geç kalıyorsam onun zamanında gelmesini bekleyemem.)

aicipate: Beklemek, ummak, sezmek, tahmin etmek, düşünmek.

Sales are better than anticipated. (Satışlar beklenenden daha iyi.)
Are you anticipating a lot of people at the party tonight? (Bugün partiye çok kişi gelmesini bekliyor musun?)
They anticipate having several applicants for the job. (İş için birkaç aday almayı düşünüyorlar.)

foresee: Öngörmek, sezmek, tahmin etmek, ummak, ileriyi görmek.

The disaster could not have been foreseen. (Felaket tahmin edilemezdi.)
No one foresaw what he was planning. (Kimse onun ne planladığını tahmin edemedi.)
I don't foresee any difficulties so long as we keep within budget. (Bütçe içinde kaldığımız sürece hiç bir zorluk görmüyorum.)

count on: Beklemek, güvenmek, bel bağlamak, hesaba katmak.

We didn't count on so many people being on vacation. (Bu kadar kişinin tatilde olmasını tahmin etmiyordu.)
You can count on me. (Bana güvenebilirsin.)
With luck, you might cover your costs, but don't count on it. (Şansın olursa mahkeme borcunu kapatabilirsin ama buna bel bağlama.)
We're all counting on winning this contract. (Hepimiz bu anlaşmayı kazanacağımıza güveniyoruz.)
Sorry I'm late, I didn't count on being held up in the traffic. (Özür dilerim geç kaldım. Trafiğe takılacağımı hesaba katmamıştım.)

bargain for/on: Beklemek, hesaba katmak, ummak (bargain: pazarlık etmek).

Workers were bargaining for better pay. (İşçiler daha iyi bir ücret bekliyorlardı.)
We hadn't bargained on such a long wait. (Bu kadar uzun bir bekleyiş ummuyorduk.)

look forward to: Can atmak, ummak, sabırsızlanmak, beklemek.

I'm really looking forward to our vacation. (Tatili iple çekiyorum.)
My mother says she's looking forward to meeting you. (Annem seninle tanışmak için sabırsızlandığını söylüyor.)
She was looking forward to seeing the grandchildren again. (Torunlarını tekrar görmeye can atıyordu.)

1 kişi tarafından oylandı. Ortalama: 4,00

Oyla!

0 Yorum
Yorum Yaz Soru Sor

Konu hakkındaki yorumunuz