İngilizce Kelime - Vocabulary ( İleri )
Atasözü özlü geleneksel deyişlere denir. Açık bir gerçeği veya benzer bir tecrübeyi ifade etmek için kullanılır. İfade etmek istedikleri birebir çevirdiğimiz gerçek anlamları değildir. Farklı anlamlara benzetim veya gönderim yapmak amacıyla kullanılırlar. Aşağıdaki deyimlerin birebir karşılıklarını parantez içinde, aslında ne anlama geldiklerini ise bir alt bölümde açıklanıyor. (Öldüğünde onu yan
ADVANCED VOCABULARY TEST
Many new words have been formed in the area of computing in the past few years... and more will soon appear in the market. Many new words have been formed in the area of computing in the past few years. The Information Superhighway and the Internet allow computer users to connect with computers all over the world, and use electronic mail: e-mail, now used by many of us in preference to snail mail,
Find out what does these phrasal verbs mean?
Find out what does these phrasal verbs mean? a. It's now three years since she broke up with her boyfriend. c. The fight broke up when the police arrived.
Aşağıda bankacılık ve finans ile ilgili kelimelerin İngilizce karşılıklarını bulabilirsiniz Bankacılık & Finans Terimleri:
antecedent: önceki, önce gelen, geçmiş, ata antedate: eski tarih koymak, gerçek gününden önceki tarih atmak antediluvian: modası geçmiş (resmi dilde veya şakalarda kullanılır) antenatal: doğum öncesi anteroom: esas odadan önce gelen küçük,bekleme odası Forearm: önkol, dirsekle bilek arası Forebear: ata, cet, dede Foreboding: önceden hissetme, içine doğma Forecast: tahmin etmek, kestirmek Forecourt
1. adequate: yeterli - sufficient, enough in quality 2. affectionate: şefkatli,sevgi dolu - loving, showing love or fondness 3. commensurate: orantılı, uygun - in proper proportion with 4.delicate: zarif, nazik, hassas - fine, soft or tender 5. desperate: umutsuz - having little or no hope illiterate: okuma yazma bilmeyen, cahil - unable to read or write 7. immaculate: lekesiz, kusursuz - pure, fa
Deyimsel İfadeler - Bring - Phrasal Verbs - Bring
= cause sebep olmak =make unhappy mutsuz etmek =raise child yetiştirmek, büyütmek = start talking about a subject bir konuyu gündeme getirmek, konu açmak = make noticeable ortaya çıkarmak, görülmesini sağlamak bring about bring someone down bring someone up bring something up / bring up something bring out Alıştırma